Evet diğerleri.... Benim için yeri başka hiç bir şey ile doldurulamayan bir keyif fotoğraf çekmek. Çocukluğumdan beri hep çok sevdim fotoğraf makinelerini... Ama en çokta annemin Lubitel'ini... Gördüğüm makinelerden farklıydı bir kere ve annemin bakmaya doyamadığım fotoğraflarının bir çoğu Lubitel'in eseriydi...
Çocukken kafayı yemiştim Lubitel ile ... Aman Allahım en keyifli oyuncağım oydu, içinde film olmadığı gerçeğini kabullenmeyip otu, b..ku çekmiştim ... Çocuk olmak zor tabii
Hala hiç yanımdan ayırmıyorum bu fotoğraf merakımın başlamasını sağlayan kıymetliyi . İçinde film olmadığını gerçeğini tam kabullenememişken son yıllarda da bir daha içinde film olamayacağı gerçeğini kabullenmeye çalıştım ... Normal makineler için film bulamıyorken Lubitel için bu çok daha zor. Hadi buldum , çıkartmak bir mucize ...
Lubitel ile olan münasebetimi fark eden ve filmsiz makine ile bu kadar çok fotoğraf çektiğimi gören her zaman ki kurtarıcım olan babam daha fazla eziyet çekmeme dayanamıştı ve zamanın en havalı makinesi Kodakı vermişti bana. Tabi bu eylemin ardında her şeyi bir şekilde bozan ablam ve benden kendi profesyonel makinesını fellik fellik saklamasının payı da çok büyüktü ama ben artık gerçek fotoğraflar çektiğim için havalarda uçuyordum ...
Rengi ve çekim kalitesi ile o zamanlar çok afilliydi. Onu da aldım yanıma ... Nasıl bırakabilirdim ki . Allahım çektikten sonra nasıl bir sabırsızlık ile beklerdim ne çıkacağını , bu işi becerebilmişmiyimigörmeyi. 36 pozun her biri çok kıymetli iken ben kurban bayramında kuzu ve koyunları ard arda çekerek kısa sürede bütün pozlarımı harcardım ... Sonuç?; yarısı yanık , yarısı bulanık sadece 1 ya da 2 tanesi düzgün sayılabilecek fotoğraflardı...
Bu böyle bir süre devam etti. Sonra devreye üniversite girdi ve ben yine babamın sıkıntıdan patlayan kızına acıması sonucu ilk profesyonel makinama sahip oldum... Zenit....
Onunla mutluluğum çok çok daha fazla katlanmıştı, digital makinalar yeni çıkmaya başlamıştı ve çok da ulaşılabilir değildi.
O kadar uzun süre bana arkadaşlık etti ki... Kendimi her kötü ya da yalnız hissettiğimde makineye film koyup gezintiye çıktım... Daha iyi bir terapi yoktu. Çok güzel kareler yakaladım Zenit'imle . Teknolojiyi, yenilenmeyi çok seviyorum ama Zenit'i kullandığım yılları özlüyorum da. O minicik kareden yaşamı görüp deklanşöre bastığın an , anı olarak seninle kalacak görüntünün ne olduğunu sadece ellerinde tutabildiğin kağıtlara basıldığında görmek, bunu sabırsızlıkla beklemek muhteşemdi.
Fotoğrafların çıkmasını sabırsızlık ile beklemek, hatta bekleyememek devamlı gidip ' benim fotoğraflar çıktımı acaba? ' diye sormak , eline büyük bir zarf içinde tutuşturulan fotoğraflarına bakarken dünyadan o an için kopup soyutlanmak ...Kendine geldiğin zaman daha büyük bir hırs ile daha iyi kareler yakalamak için tekrar yollara düşmek...
İşte yaşattığı bu kadar güzel duygu ve heyecan için o da baş köşede yerini aldı yanımda ... Her zaman olduğu gibi...
Birde Memo'nun hatıralarını saklayan bir yadigar var benimkilerin yanında sanki birazda boynu bükük duran ona benim makinelerime gösterdiğim özeni göstermediğim için ...
Ve şimdi ki kıymetlim, ona bir şey olursa naparım , yanımdan hiç uzaklaşmasın dediğim biri var...
Bu kıymetlimde eşimin hediyesiydi ve sanırım yine bir 'ahh zavallı elinde ki o minik makine ile manzara çekmeye çalışıyo ' acımasından sonra alınmaya karar verilen...Ve bundan sonra uzun süre benimlesin sen güzelim... Tatlı lenslerin ile ...
Hayattan anılarımı kaydetmeye yardım ettikleri için hepsine teşekkürü bir borç bilirim
Ve her zaman dediğim gibi bu kitaplar iyi ki varlar ....