29 Ekim 2013 Salı

Büyük Gün

  Bugün annem bana en büyük TÜRKü anlattı, onun bizim için yaptıklarını anlattı uzun uzun ...Bize armağan ettiklerini ...


   Bana bu büyük TÜRKün fotoğraflarını gösterdi...Keşke burada olsa da beni kucağında gezdirse dedim anneme ... O da bana 'Keşke 'dedi , dediğinine göre millet olarak her zaman olduğundan daha çok ihtiyacımız varmış  ona  ....


   Ben bize CUMHURİYETİ armağan eden bu mavi gözleri ile  güvenle bakan bu büyük TÜRKü çok sevdim...


  Bide annem dedi ki bu büyük TÜRKün hiç çoçuğu olmamış ama bizler hepimiz onun çocukları imişiz... Çocuklarını , hepimizi dil, din , ırk ,görüş ayırmadan , hepimizi 'bizden' görüp çok sevmiş ... Bize bir bayram bile hediye etmiş...


   Ben bu büyük TÜRKü çok sevdim ... Bütün dünyanın saygı duyduğu ulu önder ATATÜRK'ü çok ama çok sevdim... Gençlik elden gidiyor diyorlarmış, annemde duyuyormuş ama inanmıyorum diyor annem biz Atatürk'ün çocuklarıyız diyor... Bende Atatürkün çocuğuyum ...

 
   Birde güzel bir söz duydum annemden 'Ne Mutlu Türküm Diyene ' dedi annem ... Bende çok sevdim bu sözü ... Ne mutluyum Türküm diyene Türk doğana .....

     CUMHURİYETİMİZİN 90. YILI KUTLU OLSUN HEPİMİZE ....
Paylaş

9 Ekim 2013 Çarşamba

ZüMa


  Bir masa istiyorum dedim Mehmet'e ...'Şöyle sevimli bir hayvan olsun mesela , miniğimiz doğup büyüdüğü zaman ben kırmızı koltuğumda oturup kitabımı okuyup ya da dergimi karıştırırken oda kitapları ile oyalansın bide hafif olsun ki ben masamda çalışırken onun masasını yanıma taşıyayım oda resim yapsın minicik elleri ile oyun hamurunu şekillendirsin ' dedim.

 'Tamam bakalım , ben bir şey düşünürüm 'dedi... Mehmet bu yapıcam dedi mi tamamdır ...
 Bir kaç sonra bana 'malzemeler hazır 'dedi ve bir den mesaj attı ' hemen aşağı in dükkana masayı yapmaya gidiyoruz '



   'Birazcık şöyle keseyim mi ?' 'Kesme kesme böyle iyi ' 'Yok kız keseyim biraz .... aaa burnu kalmadı' derken öyle kesti böyle yaptı ve toplamda iki saatte masayı ortaya çıkardı .


Zürafayı boyama işi de bana kaldı ...ki bu benim en sevdiğim kısım . Şımarık gülüşü olan bir zürafa olsun dedim , olabilecek en kendini beğenmiş şımarık yüz ifadesini takındırdım .



Hani babalar çocuklarının uzaktan kumandalı oyuncakları ile oynar ya bende Buse'nin kitapları ile oynamaya bayılıyorum, en çok da üç boyutlu 'Küçük Prens' ile ..


            Ama gerçi Memo bu kitabı çok sevdiğim için bana hediye aldı ama ana yüreği işte bende Buse'ye verdim ....




     Şimdilik bu kitap onun ilgisini hiç mi hiç çekmediği için hala benim ilgi alanımda gezinmekte ...

 
     Kitabını okuyup boya kalemleri ile resim yapacağı günleri sabırsızlık ile bekliyorum demeyeceğim çünkü sakin sakin her anın tadını çıkara çıkara bekliyorum ...





       O masasında otururken bende koltuğuma gömülüp kitabımı okuyor olacağım , belki de ona ...



      Ama şimdilik benim kucağım da idare edecek ....




Paylaş

1 Ekim 2013 Salı

Lubitel ve diğerleri

 Evet diğerleri.... Benim için yeri başka hiç bir şey ile doldurulamayan bir keyif fotoğraf çekmek. Çocukluğumdan beri hep çok sevdim fotoğraf makinelerini... Ama en çokta annemin Lubitel'ini... Gördüğüm makinelerden farklıydı bir kere ve annemin bakmaya doyamadığım fotoğraflarının bir çoğu Lubitel'in eseriydi...


   Çocukken kafayı yemiştim Lubitel ile ... Aman Allahım en keyifli oyuncağım oydu, içinde film olmadığı gerçeğini kabullenmeyip otu, b..ku çekmiştim ... Çocuk olmak zor tabii



 
   Hala hiç yanımdan ayırmıyorum bu fotoğraf merakımın başlamasını sağlayan kıymetliyi . İçinde film olmadığını gerçeğini tam kabullenememişken son yıllarda da bir daha içinde film olamayacağı gerçeğini kabullenmeye çalıştım ... Normal makineler için film bulamıyorken Lubitel için bu çok daha zor. Hadi buldum , çıkartmak bir mucize ...


  
        Lubitel ile olan münasebetimi fark eden  ve filmsiz makine ile bu kadar çok fotoğraf çektiğimi gören her zaman ki kurtarıcım olan babam daha fazla eziyet çekmeme dayanamıştı ve zamanın en havalı makinesi  Kodakı vermişti bana. Tabi bu eylemin ardında her şeyi bir şekilde bozan ablam ve benden kendi profesyonel makinesını fellik fellik saklamasının payı da çok büyüktü ama ben artık gerçek fotoğraflar çektiğim için havalarda uçuyordum ...


   Rengi ve çekim kalitesi ile o zamanlar çok afilliydi. Onu da aldım yanıma ... Nasıl bırakabilirdim ki . Allahım çektikten sonra nasıl bir sabırsızlık ile beklerdim ne çıkacağını , bu işi becerebilmişmiyimigörmeyi. 36 pozun her biri çok kıymetli iken ben kurban bayramında kuzu ve koyunları ard arda çekerek kısa sürede bütün pozlarımı harcardım ... Sonuç?; yarısı yanık , yarısı bulanık sadece 1 ya da 2 tanesi düzgün sayılabilecek fotoğraflardı...

     Bu böyle bir süre devam etti. Sonra devreye üniversite girdi ve ben yine babamın sıkıntıdan patlayan kızına acıması sonucu ilk profesyonel makinama sahip oldum... Zenit....
     Onunla mutluluğum çok çok daha fazla katlanmıştı, digital makinalar yeni çıkmaya başlamıştı ve çok da ulaşılabilir değildi.


     O kadar uzun süre bana arkadaşlık etti ki... Kendimi her kötü ya da yalnız hissettiğimde makineye film koyup gezintiye çıktım... Daha iyi bir terapi yoktu. Çok güzel kareler yakaladım Zenit'imle . Teknolojiyi, yenilenmeyi çok seviyorum ama Zenit'i kullandığım yılları özlüyorum da. O minicik kareden yaşamı görüp deklanşöre bastığın an , anı olarak seninle kalacak görüntünün ne olduğunu sadece ellerinde tutabildiğin kağıtlara basıldığında görmek, bunu sabırsızlıkla beklemek muhteşemdi.


   Fotoğrafların çıkmasını sabırsızlık ile beklemek, hatta bekleyememek devamlı gidip ' benim fotoğraflar çıktımı acaba? ' diye sormak , eline büyük bir zarf içinde tutuşturulan fotoğraflarına bakarken dünyadan o an için kopup soyutlanmak ...Kendine geldiğin zaman daha büyük bir hırs ile daha iyi kareler yakalamak için tekrar yollara düşmek...



     İşte yaşattığı bu kadar güzel duygu ve heyecan için o da baş köşede yerini aldı yanımda ... Her zaman olduğu gibi...


    Birde Memo'nun hatıralarını saklayan bir yadigar var benimkilerin yanında sanki birazda boynu bükük duran ona benim makinelerime gösterdiğim özeni göstermediğim için ...

 Ve şimdi ki kıymetlim, ona bir şey olursa naparım , yanımdan hiç uzaklaşmasın dediğim biri var...


  Bu kıymetlimde eşimin hediyesiydi ve sanırım yine bir 'ahh zavallı elinde ki o minik makine ile manzara çekmeye çalışıyo  ' acımasından sonra alınmaya karar verilen...Ve bundan sonra uzun süre benimlesin sen güzelim... Tatlı lenslerin ile ...

   Hayattan anılarımı kaydetmeye yardım ettikleri için hepsine teşekkürü bir borç bilirim

               Ve her zaman dediğim gibi bu kitaplar iyi ki varlar ....





Paylaş