6 Ekim 2014 Pazartesi

Eylülde Bozcaada




























































    Eylülde göreceksin canıım Bozcaada'yı birde... Ona en  çok yakışan ayda. Kalabalık çekilmişken, Çınaraltı sonbahar yaprakları ile dolmuşken, denizi en sakin en sıcak günlerini yaşarken... Kalabalıktan bunalmış,yorulmuş halkı dinlenmişken ve yine içten gülümserken....
    Eğer bir kerede eylülde gittiysen Bozcaada'ya  dar sokaklarında yürüyeceksin. Rum mahallesinden girip Türk mahallesinden çıkacaksın ve evlere bakarken   kim bilir kimler  doğup büyüdü ,kim bilir kimler yaşadı bu evlerde diyeceksin.
 Görebileceğin en suratsız kitapçının raflarını karıştıracaksın. O galetesini kıtır kıtır yerken ve sana son derece gıcık olmuş şekilde bakarken sen çocukluğunda okuduğun kitapları görünce gülümseyeceksin.
  Her evin daha kapısından belli olan kişiliğini göreceksin, etrafta ki seni şaşırtan minik güzelliklere gülümseyeceksin.
 Başını yastığa koymak için pahalı otelleri değil arka bahçesinde sakız gibi çarşafların asılı olduğu tertemiz minik aile pansiyonlarını seçeceksin. Onları seçeceksin ki seni mutlu etmek için etrafında dört dönen içten gülen insanları göreceksin , sana müşteri gibi değil konuğu , misafiri gibi davranan insanları...
Adanın kedilerinin başını okşayacaksın. Nasıl miskin olduklarına güleceksin...
  Dar sokaklarında ki iç içe meyhanelerin meze kokusunu içine çekeceksin sonra kendine bir masa seçeceksin. Dip dibe masalardan hiç tanımadığın insanlara gülümseyecek , selam vereceksin... Belki daha ileri gidip muhabbet edeceksin, kadehini 'afiyet olsun ' diye kaldırırken 'Bizim masaya buyrun ' diyeceksin... Hiç bir yerde bulamayacağın lezzette mezeler yiyeceksin koyu bir muhabbete dalarken.
  Her sokakta, her köşe başında bir sanatçı göreceksin.....
Çiçek pastanesinde oturup profiterol yiyeceksin. Evine tadı damağında kalarak dönmeyesin diye heyecanla bir tabak daha isteyeceksin...
 Ada cafenin kırmızı masalarında oturup başka hiç bir yerde içemeyeceğin gelincik şerbetini yudumlayacaksın....
 Adayı baştan başa turlayacaksın . Her köşesinde 'evet bir gün emekli olursam burada yaşayacağım 'diyeceksin .( Ama üzgünüm , arabalı vapurun kalkmadığı , deli poyrazın estiği günün ertesinde kaçıp alıştığın kozmopolit şehre döneceksin...)
Eylülde gideceksin Bozcaada'ya bir kez de , daha fazla aşık olmak için ...
Paylaş

9 yorum :

  1. çok teşekkür ediyorum
    o güzel fotoğrafların ve anlattığın demlenmiş duyguların için
    umarım bi gün kısmet olur ben de giderim
    sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim :)) İnşallah gidebilirsiniz. Öyle bir güzelliği görmenizi çok isterim :)

      Sil
  2. Çok güzel fotoğrafların. Hiç gitmedim ve herkes Bozcaada dedikçe gitmeyeceğim sanırım:)))
    (belki kışın)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seni çok iyi anlıyorum , bende de Çeşme aynı hissi uyandırıyor. Herkes Çeşme dedikçe gitmek istemiyorum :)

      Sil
    2. Çeşme veya Alaçatı`yı da olmadık zamanlarda seviyorum. Büyük konuşmayayım ama asla yazın gitmem. Geçtim kalabalığı, eziyet resmen. (duyduğum kadarıyla) Restoranlar dolu, sokaklar kalabalık ve bir de üstüne çok pahalı. Böyle olduğunu bile bile gidip şikayet edenler var ki, onları hiç konuşmayalım:))

      Sil
  3. Fotoğraflara ayrı, yazıya ayrı; ama en çok çikolata dudaklı Buse'ye bayıldım ♥ ♥ Bozcaada'yı hep merak etmişimdir umarım gidebilirim seneye. Eylülde tabi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her mevsimi çok güzel Merve'cim ama kesinlikle eylül en güzel olduğu mevsim . Eğer gidersen bana da uğramalısın :)

      Sil
  4. Merhabaaa,sevdim siziii... :) Birbirimizde kendimizi görüyoruz ve bu da bizi çok mutlu ediyor .

    YanıtlaSil
  5. canım ağzına sağlık o kadar güzel anlatmışsın ki kendi Bozcaada yazımdan sogudum resmen :)

    YanıtlaSil