10 Aralık 2015 Perşembe

Bayan Peregrine 'in Tuhaf Çocukları



Uzun süredir bekleme listesindeydi Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları  , popüler olmadan  önce .Aylık kadın dergilerinden birinde  tanıtımını görmüştüm .2013 yılıydı ( kitap ilk defa sayfa6 yayınevinden çıktı). kapak o kadar dikkat çekiciydi ki mutlaka okumalıyım demiştim .
Kitabın ürkütücü kapağına bakınca konusu için aklıma ilk gelenleri Zahide'cim o kadar güzel cümlelere dökmüş ki , okuduğumda ilk tepkim kahkaha atmak oldu ve  bende öyle düşündüm dedim  .Kesinlikle ilk anda düşündüğüm Zahide'nin bu cümleleriydi :) ;  ''Bayan Peregrine bir katil,evde kalmış,pörsümüş bir manyak
Kedi yerine de oradan buradan topladığı tuhaf cüceleri var,artık menopoza girdiği için de cinayet işleyemiyor çünkü iltihaplı romatizması var o yüzden de çocukların tuhaf özelliklerini kullanıp öldürüyor insanları
bunu neden yaptığına dair hiçbir fikri yok tamamen zevkine
Kitabın kapağına,kapaktaki kız çocuğuna ve kitabın adına baktığım zaman kafamda oluşturduğum konu buydu.''
Oysa uzaktan yakından alakası yokmuş ; olay bambaşkaymış. Bütün mesele Jacop adında bir delikanlının dedesi Abraham'ın elindeki tuhaf fotoğraflardan yola çıkarak anlattığı fantastik ve -ona göre - gerçek dışı olan hikayeleriymiş. Jacop'un dedesini ona söylediği son sözlermiş meğer ;' kuşu bul' makmış ...

 yazının devamı için
https://serrafun.wordpress.com/2015/12/10/bayan-peregrine-in-tuhaf-cocuklari/?preview_id=795&preview_nonce=483bad1ab1&preview=true

Paylaş

11 Kasım 2015 Çarşamba

öksürük şurubu




 Çevremde herkes gümbür gümbür öksürüyor. .İlk çözümümüz hemen ilaç oluyor genellikle . Çocuklarınıza öksürük şurubu vermeyin diye haberler çıkıyor her gün , ama doktorların ilk yazdığı öksürük şurubu oluyor, ya da bir çok  annenin elinin altında favori bir şurubu oluyor , tek bir ö-hööö 'de yardıma koşan .  Ben kesinlikle karşı değilim , veren hiç bir anneye 'ayy neden veriyosun 'demem zaten beni hiç ilgilendirmez ama ben nedense ilaç kullanmaktan çok hoşlanmıyorum . Yani kendim içinde aynı şey geçerli , çocuğum içinde . Haa tabii ki mecbur kalıp kutu kutu ilacı eczaneden yüklenip eve getirip kullandığımızda oluyor ama ufak tefek öksürük , tıksırık için annemden öğrendiğim 'karaturp ev yapımı şurubunu 'kullanıyorum .
  Semt pazarlarında bu mevsimde kolaylıkla bulabileceğiniz bir turp çeşidi 'kara turp' . Eğer miktar olarak biraz fazla aldıysam hemen toprağa gömüyorum . zaten 1 hafta sonra tekrar yeşillenmeye başlıyor ve kullanmak istediğim zaman taze taze kullanabiliyorum .
   Kara turpu sebze fırçası ( ya da başka şekilde ) güzelce temizleyip yıkadıktan sonra kök ve kafasını kesiyorum . Daha sonra ;
 
 
yazının devamı için ; www.serrafun.com

Paylaş

6 Kasım 2015 Cuma

italyan gecesi

 



Günler günler önceydi. Bahçede ince bir triko ile durabileceğin sonbaharın ilk günleriydi. Biz 4 hanımefendi hiçte uzmanı olmadığımız İtalyan mutfağını denemeye karar vermiştik. Adamlar korkuyordu ,'bunlar bize ne yedirecek , Türk mutfağının , tarhana çorbasının suyumu çıkmıştı ki İtalyanın deniz mahsüllü risttosuna kalmıştık' bakışı ile etrafta dolaşıyorlardı. Remzi kendini sağlama almıştı , 'Lazanyasını' yapıp getirmişti. Ama Mehmet bir yazını harcayarak yaptığı fırının başında sıcak terler döküyordu, inat etmişti 'o fırın kolay yanmaz , hehehe'  diyen herkese inat o fırını yakacaktı ve en azından ekşimayalı ekmeği pişirmeyi sağlayarak kendini güvenceye alacaktı, yavan mavan yerdi. En suskunu Bahadır'dı , belki en tedirgin olanı, kuru fasülye pilav olaydı, bu ne arkadaş yaa bakışı tüm gece gözlerinden gitmemişti ... Fırat her bişeye muhalefet olmak ile meşguldü, arada gelip 'acıktık , ölüyoruz ya ' diye tehditler savuruyordu.

  Yazının devamı için _____ www.serrafun.com

 
 
Paylaş

27 Ekim 2015 Salı

Aşure

 



  
Çocukluğumda annem ve babam ile çıktığımız bir pazar çarşısı gezmesinde annem fasulye , nohut, buğday ve kayısıyı bir arada bolca alıyorsa beni inanılmaz bir heyecan sarıyordu. Çünkü bu her gün kapımızın çalınıp bir komşumuzun bize bir kase içinde çok lezzetli bir tatlı getirmesi ve kısa süre içinde aynı şeyi bizim yapmamız demekti.

Annemin yaptığı ‘Aşure’yi dağıtmak ayrı bir eğlenceydi benim için . Genellikle lojmanın bahçesinde  en sevdiğim arkadaşım ile oyun oynuyor olurdum ve annem seslenirdi , bir tepsi içindeki kase kase aşureyi dağıtmam için . Yanımda mutlaka bir arkadaşımla kapı kapı dolaşıp komşularımıza aşure verirdik ve karşılığında gofret , çikolata , şeker ve anneme çok selam alıp dönerdik.

  Tarif ve yazının devamı için ;
 http://serrafun.com/2015/10/27/asure/
Paylaş

20 Ekim 2015 Salı

Grey'in ısırgan otu çorbası

Genç , yakışıklı , ultra zengin ve fazlasıyla sapık olan Bay Grey... 
  'Grinin elli tonu ' serisini bir gün oturup iştahla okuyacağımı sanmıyordum , nedense sosyal medyada fazla göze sokulan şeyler ( özellikle kitaplar ) bende geri tepki yapıyor ve itici gelmeye başlıyor.  Bu seride öyleydi, zaten kitaplığımda okunmayı bekleyen onlarca kitap , alınacaklar listesinde yüzlerce kitap olunca  bu seriye zaman ayırmayı hiç düşünmedim.






2 kitapta ve filmde Cuisine Sauvage'nin ısırgan otu çorbası geçince çok merak ettim. ' Grey ' kitabı  tam ısırganın en taze, en lezzetli  olduğu sonbahar yağmurlarında bitince çorbayı denemek kaçınılmaz oldu. Elimde her hangi bir tarif yoktu, nasıl yapsam diye düşündüğüm günlerde  Refika Birgül'ün Refika'nın Mutfağı kitabını karıştırıyordum .Kitaptaki  'Herşeyden çorba yapmak ' yazısını okuyup sonra 'ıspanak çorbası '   tarifini Isırgana uyarladım. (Refika'nın Mutfağı - 'katman katman ıspanak çorbası' / sayfa150)

Merak edenler için 'Isıgan Otu Çorbası' tarifi ;

   Devamı ------ http://serrafun.com/2015/10/20/greyin-isirgan-corbasi/
Paylaş

2 Ekim 2015 Cuma

Bebek battaniyesi



Biz yünle haşır neşir olmayı  severler şöyle hafif bir hava soğumasında, iki damla cama çarpan yağmur damlasında hemen yünlerimizi kucağımıza alıyoruz.

Ben mesela ; eylül ayının sonuna geldik mi soluğu yün satan dükkanlarda alırım. Örneklere bakarım , dergi kitap edinirim , her örülen şeye şişinirim ve sonuçta sadece atkı örerim . Çünkü elime aldığım yünler ile örmeyi becerebildiğim tek şey atkıydı .
  


   yazının devamı için     ---------- www.serrafun.com
 
Paylaş

19 Nisan 2015 Pazar

BU BLOG ARTIK ....

 Yazılarına bu adreste devam etmeyecek....
   Öyle mi yazayım , böyle mi anlatayım derken , yazıp yazıp silerken en sonunda bence konuya direk girmeliyim dedim ...
 
   Artık blogspotta yokum :( Bir sürü sorun çıkarması , fotoğrafların geç yüklenmesi , emalarda hep bir sorun çıkması gibi sıralayacağım bir çok nedenden ötürü artık blogspotta yazmamaya karar verdim .

  Ve bu karar ile birlikte çok daha sık yazmaya karar verdiğim yeni bir blogum var .

serrafun .....  Artık bu adresteyim , daha sık ve umarım daha keyifili ....

 Burada tanıdığım ,sevdiğim bütün arkadaşlarımı takip etmeye büyük bir keyifle devam edeceğim ....
 Ve bu adresteki bloguma napacağımı çok fazla düşündüm ...
  Kıyamadığım için olduğu gibi bu son yazı ile bırakacağım . Çok uzun bir zaman kapatmayı düşünmüyorum .

Hayır hayranlarımıda düşünmek zorundayım :)))
   Ahh neyse yine uzattım , yeni adresteyim işte . Öptüm . sevgiler .
Paylaş

11 Nisan 2015 Cumartesi

Teraryum



  Artık ev işi ruhuma nasıl işlediyse bir teraryum (Türkçe olarak doğru kullanımı 'teraryum' ) yaptım ve içine çamaşır asan kadın koydum . Hayır gerçekten hangi  ruh hali ile yaptım bilmiyorum .

   Sadece artık o çok sevdiğim fanusta balık bakmak istemiyordum. Çünkü balıklarımın  öldüklerini görmek beni fazlasıyla üzüyordu:(
   Ama balık fanusumu hep gözümün önünde istiyordum . İçine sürekli elime geçen farklı şeyleri doldurarak evin her bir köşesinde kullandım ama hiç birini kalıcı olarak sevemedim . Doldur boşalt olayından da  biraz sıkılınca aklıma teraryum yapmak geldi.
  Kesinlikle iyi fikirdi. Evinde başka çiçek yetişemeyen , biz garibanlar için teraryumlar süper buluş oldu bence. Hepimiz kaktüs ve sukkulent fanı olduk. Onları bir arada toplu görmek gayet iyi.


Malzemeler bir araya gelince son derece kolay ve zevkli bir iş kendin için bir kaktüs bahçesi hazırlamak.
 Bu malzemelere ek istediğiniz her hangi bir fanus gerekiyor. (kavanoz , saksı, eski bir fincan , tencere, her şey olabilir kaktüslerin evi )



 Ahhh en büyük ihtiyaç b..k kadar boyuna bakmadan senin yaptığın her şeyi yapabileceğini sanan minik bir yardımcı... O da varsa tamamdır malzeme listesi, yine de yazsam şöyle

   Aktif karbon (akvaryum balıkçılarından kolayca temin edebilirsiniz)
   Bir parça tül
   Torf
   Çakıl taşı
   Yosun (isteğe bağlı )
   Kaktüs ve sukkulentler
   Kaktüsleri dikmek için bahçe eldiveni 
   Süslemek isterseniz istediğiniz her hangi ıvır zıvırlar
  - 2 yaşlarında meraklı bir yardımcı ( olmasa da olabilir )


   Aktif karbonu mutlaka temin edin , çünkü teraryumu zararlı maddelerden koruma işlevi görecek , bu da kaktüslerin çok daha uzun süre canlı ve sağlıklı kalmasını sağlayacak. (akvaryumlar içinde de filtre temizleyicisi olarak kullanılıyor)

    Ben işe kullanacağım fanusu ve çakıl taşlarını iyice yıkayarak başladım . Yıkanan malzemelerim kuruyunca önce çakıl taşlarını en dibe koydum (çakıl taşları estetik bir görüntü oluştururken fazla suyun birikip bitkinin kökünü çürütmesini engelliyor.). yeterince koyduktan sonra çakıl taşlarının üzerine minik bir parça tül serdim (toprağın sulandığı zamanlarda dibe akmasını  engellemek için )



   Tülün üzerine aktif karbon serptim . Benim teraryum ağzı kapalı olmayacağı için çok bol dökmedim.
  Tülün üzerine de bol miktarda temiz torfumdan döktüm . Ve sonra işin en keyifli ve meşakkatli ( eldiveni olmayanlar için ) kısmı başlıyor.
  Seçtiğiniz kaktüs ve sukkulentleri dilediğiniz gibi yerleştirmeye başlıyorsunuz.




  Ben önce elimde ki bütün kaktüsleri bu sınırlı alana dikmeye çalıştım, ama sonra o kadar karıştı ki ortalık, sadeleştirdim.
   Kaktüsleri dikmek benim için çok zor oldu, çünkü; hem fanusumun ağzı çok dardı hemde çok zeki , çok üstün bir zekaya sahip olduğum için eldiven almayı unutmuştum . Ve yine sahip olduğum zeka pırıltıları bana 'yün eldiven kullan , o yün eldivenleri giy ve kullan ' diye baskı yapınca ... Ayyy zor çıkardım onlarca minnak dikeni....Ama sonuçta diktim kaktüsleri.


      Çamaşır astığı için ,üstelik etrafta evi ya da benzeri bişeyi olmadan olmadan taaaaa amazon ormanlarına çamaşır asmaya gittiği için son derece mutlu olan bu barbi bozması bebek genelde her oyuncakçıda olan kurtarıcı bir oyuncak . Kurtarıcı çünkü 5 ya da 6 tl gibi bir fiyatı vardı . Kriz anları için kurtarıcı , evet. Ama ben neden aldığımı hatırlamıyorum , Buse ise  bu konuya dahil olamayacak kadar ufak....


 Neden bilmiyorum ama çamaşır asmak dünyanın en keyifli işiymiş gibi bir hali var bu bebeğin ...
Eller havada bir şükretme halleri falan ....


   '
     

   İpte asılı elbiseleri ben kestim artık kumaşlardan . Mandallar kıyafetlerden büyük olsa da oldu gibi, sanki yani..


     Çamaşır astığı için bu kadar mutlu olmasına rağmen ayakta durayı bir türlü beceremeyince çareyi arkasından çöp şiş geçirmekte buldum . Yakından incelemediğin sürece fark edilmiyor ( ama gören herkes son derece yakına yaklaşıp 'eee bebeğin arkasında kürdan var 'dedi )
 Evet arkasında kürdan (değil o çöp şiş ayrıca ) var ama  çamaşır sepetide var , üstelik çamaşır dolu .






  
    Şimdi sürekli evin içinde gezintide , sabit bir yeri yok . Bıraktığımda nerede seversem orada kendisi.
Zaten muhtemelen yakın zamanda içinde ki objelerde değişikliğe giderim.  Çamaşır asan kadın yerine balık tutan bir çocuk çok daha ilham verici olabilir mesela ev içindeki karşılaşmalarımızda.



  Ve hazır gaza gelmişken elime geçirdiğim her şeye bir şeyler diktim , bir yerlere terrarium yaptım... Ve yaptıklarım yapacaklarımın .... Ayy neyse keyifli bir hafta sonu dilerim .....
Paylaş

31 Mart 2015 Salı

Dikiş Partisi

 

  Bir 'bahar masası ' hayal ediyordum . Ama bahar gelmekte inat ettiği için gelmeyen bahara gönderme yaparak bir 'dikiş' masası tasarladım .
 Dikiş masası ,çünkü konseptimiz 'dikiş partisi'ydi. Dikiş partisiydi , çünkü dikiş parti davetlileri ile  tanışma sebebimdi.
  Blogum  sayesinde tanıştığım 3 yetenekli insandı misafirim .
 Soğuk bir günde kalabalık bir cafede buluşmuştuk ilk defa . Hızla geçen zamanın farkına varmadan , ilk defa görüşüyoruz gibi değilde yıllardır bir aradaymışız gibi geçmişti o ilk 'blogger buluşmamız' .
 En yakın zamanda tekrarlıyoruz diye ayrıldık , bir araya gelmeden önce korkarak buluşmamıza rağmen .
   Ve o ilk buluşmadan sonra sık sık bir araya geldik. Her defasında daha samimi , daha sıcak , daha uzun sürdü 4 kişilik toplantılarımız.



    Ve biz her bir araya gelişimizden sonra ayrılırken ' Yine sadece muhabbetle geçti , bir sonra ki toplanmamızda bir şeyler yapalım 'diyerek ayrıldık .
  Mis gibi kekin yanında sıcacık çaya dalıp uzun muhabbetler yaparken , sürekli laf lafı açarken başta konuştuğumuz projeler kısıtlı zamanın ve dedikodunun tatlı çekiminin kurbanı olup yine ' bir sonraki buluşmaya ' erteleniyordu.
  

   Bu buluşma öyle olmamalıydı. Kızlara 'dikiş partisi'ne hazır mısınız dedim . Direk hobi odasındayız ona göre diye uyardım  ....
   Ve çok büyük bir keyifle 'dikiş partimiz'e hazırlandım .
Masaları minik hobi odamın ortasına almakla başladım . Hobi odamı yenilerken yaptığım kara tahta masası çay içilen masamız ; beyaz, aldığım ilk günden beri  her an ortadan kırılmasını beklediğim İkea masa ise dikiş masası oldu.
   Balık masasından esilenerek hepimizin isimlerini masaya yazdım ....





Bu kara tahta ve renkli tebeşirler ile oynamak o kadar keyifli ki . Bıkmadan onlarca masa hazırlayabilirim bu şekilde .


  Gelmek ve gelmemek arasında ikileme düşen bahara cesaret vermek için en sevdiğim bahar çiçekleriyle süsledim masamızı...



 Bahçemizdeki o güzel kayısı ağacından özür diliyorum , minik bir dalını kopardığım için.



  Bütün ayrıntılarda çiçek olsun istedim . Baharın renk renk çiçekler ile artık  gelmesini istediğim gibi ....




    Fotoğraf çekmeyi en sona bırakıp hazırlığın büyük kısmını sevgili mutfağımda geçirince hatta bunun bir sürelik kısmına kızları da dahil edince fotoğraflar çok eksik kaldı.Mesela sadece Gülçin ve ben varmış gibi ama Cansu ve Türkan'da vardı ...Gerçekten oradaydılar ve masada onlar için hazırlanmış yerler vardı. Derya Naz ve Buse için de yer vardı ...
 Masadaki 'Sevdalı Bulut' Türkan'ın moda ve resim sevdalısı güzel kızı içindi. Nazım Hikmet'in yazdığı ( benim için) en güzel çocuk kitaplarından biridir... ve kitap en güzel hediyedir...



   Dikiş için ayırdığım masada fotoğraflları ile aramızda yok mesela . Zaten eğer olsaydı kızları gerçekten açlıkla terbiye etmiş olacaktım...


  Elimde ki tek fotoğrafı dikiş bölümünün ......



  



  
   Sanırım bu defa hobi odasında olmamız işe yaradı .Tabaklar dolup dolup boşaldıktan sonra kumaşlar ile oyun başladı ....Ve aramızda bir elbise , bir bluz ile en karlı çıkan Cansu oldu ...




     Ve Gülçin'i momijiler ile yakından tanıştırdım , o da artık zehirlendi:)
Sadece kağıt ağırlığı olarak kullanacaktı , ama sonra ışığın en iyi olduğu yeri aramaya başladı , bu minnakları fotoğraflamak için :)


   Ve son olarak sizi seviyorum kızlar .  İyi ki blog yazıyoruz ve iyi ki yollarımız kesişmiş. Sizin için hazırlayacağım nice güzel masalar , birlikte içilecek çokça fincan çayımız olsun . Haa bir de dikilecek kumaşlarımız ....
Paylaş

26 Mart 2015 Perşembe

Kitap Okumak

   

     Kağıdın , dokusunun , kokusunun olmadığı, iyi kitapların yazılmadığı, seni içine çeken satırların olmadığı bir dünya hayal dahi edemiyorum . İnternet çağında her bilgiye , her kitaba , her yazıya saniyesinde ulaşmamıza rağmen ben o kağıda dokunmadan yapamayanlardanım.
  Okuma becerisini kazandığın o müthiş günlerden beri okuyorum . Hep okudum .
     Hiç bir zaman çalışkan bir öğrenci olmadım , ödevlerini zamanında yapanda , ama hep kitap okuyan oldum .
 Okumayı bu kadar sevmemde ki en büyük etken annem . 4 - 5 yaşlarındayken bana 'çalışkan karınca ' kitabını almıştı. Gözleri oynayan ve harika renklendirilmiş resimleri olan kitabı tek kelime okuma bilmememe rağmen yanımda her yere taşıdım ,  halen benimle kitabım ...
Hayatımın her döneminde okumam için teşvik etti , bana bir süre zorla   J. Larousse okutmuşluğu bile var.
  Ama en çok onu hep okurken gördüğüm için sevdim okumayı ,sorduğum her soruya kibarcık kibarcık cevap verdiği için, bu kadar çok şeyi sadece kitaplardan öğrenebileceğini düşündüğüm içinde kitapları sevdim .
  Dönem dönem çok hızlı gitse de bazen sekteye uğruyor okuma hızı ne yazık ki :( Bu zamanım yok , Buse var , o var bu var diye değil (kitap okumamanın hiç bahanesi yok çünkü) sadece bazı kitaplarda çok fazla oyalandığımdan . Okumaya başladığım kitabı çok çok sıkıcı olsa da bırakamama gibi lanet bir huyum var . Sıkıntıdan patlıyorum . Olay örgüsünü kaçırıyorum , kim kimdir toparlayamıyorum  en kötüsü de günde bu nedenlerden ötürü sadece 2- 3 syfa okuyorum ama yine de bırakamıyorum . İlla bitecek , hayır yani tamamen koptuğun bir kitabı bitirsen ne olacaksa ...
 
 
 Mesela Ali Smith 'in Gibi kitabı... Allah'ım o ne ızdıraptı. D&R'ın 5 tl günlerinde önce kapak tasarımına sonra kısacık konusuna vurularak aldım . Ama ne kapak gibi naif bir kitap  ne de ufacık tanıtıcı yazısında yazıldığı gibi. Bana anlatılan konu, Amy öğretim görevlisi ve okuma yetisini kaybediyor ( hayal ile edemiyorum bu durumu  ) sonra hatı tamamen değişiyor ve 7 yaşında ki kızı Kate  ile zor bir hayat sürerek bu çıkmazdan çıkmaya çalışıyor. Konu bence muhteşem , farklı . Ama kitap öyle değil . İlk 10 sayfa iyi gitti , sonra Amy kim ,Kate'in babası nerede ,  Amy şimdi napıyor , o çalıştığı yer neresiydi ,  ... ya bunlar ne zaman o şehire gitti tekrar , dur şimdi bu kadın kim  derken bütün kitaptan koptum . O kadar kopuk ki her şey , bir anda bambaşka bir olaya atlıyor yazar ya da başka biri çıkıyor ortaya ve kitabın kahramanı o olmaya başlıyor. Son sayfayı okuduktan sonra kitabı parçalamak istedim . O kadar yani . Ama mezun olduğum üniversiteye bağışlamak daha mantıklı geldi . Aynı ızdırabı başkası da yaşasın :D ( çok sevdiğim yazarlar ve çok benimsediğim kitaplar dışında okuduktan sonra kitaplarımı üniversite kütüphanesine bağışlıyorum )
  Yani çok sıkıcı , çok çok sıkıcı bir kitap okumak isterseniz 'Gibi' tam aradığınız kitap tavsiye ederim...



   Tabii her kitap sıkıcı değil. Çok eğlenceli kitaplarda var . Dünyanın en yetenekli domuzu Toby'in anıları gibi. Evet kendisi geçekten okuma ,yazma öğreniyor, üniversite tahsili görüyor , bu yeteneği sayesinde bir ziyafet sofrasında masayı şenlendiren yemek olmaktan kurtuluyor ve çok büyük bir şöhret elde ediyor, para kazanıyor ( gerçi onun tek serveti üzerinde ki yeleği ama olsun ) .
 Çok sevimli , içten bir anlatımı vardı kitabın . Sanırım en çok üniversite eğitimini aldığı yıllarında ki anılarına güldüm :) Sınav stresi , geç saatlere kadar ders çalışması ...
  Tabi kitapta çok fazla inceden inceye dokundurmalar var. Çok genelinde gülümseyerek okudum .



   Ve bir de aslında sevdiğim ama içini , ruhunu sıkan kitaplar var . 'Suç' bunlara en iyi örnek. Bir ceza avukatının inanılmaz anıları .


  Kitabın hem bitmemesini  istedim hem de bir an önce bitsin ve göremeyeceğim bir yere kaldırayım dedim . Dünyanın her yerinde inanılması güç hayatların yaşandığı , kötülüğün her yerde olduğu gerçeğinin yüzüne tokat gibi çarpığı bir kitaptı.
  Yazar Alman bir ceza avukatı ve anlattığı kısa kısa hikayelerin hepsi gerçek davalarından derleniş . ( hatta kitabı sonra araştırırken okuduğum bir bilgiye göre anlatılanlar çok çok yumuşatılmış ) . Her hikayede çok kötü oldum , üzüldüm ,kızdım hatta küfür ettim ama ikizlerin davası yüreğime dokundu , ben olsam ne yapardım derdim hep ,ruhum kalbim sıkışarak okudum . Tüm kitapta da aynı şeyleri hissettim .
   Ama yazar çok başarılı bir dil kullanmış. Akıcı, heyecanlı bir anlatım var . Evet ruhumu sıksa da kitabı sevdim .



   Bu 3 kitabın bitmesinin üzerinden uzun zaman geçti . Ama bakınca beni kesinlikle en çok 'Suç ' etkiledi.


   Kitapların konusu ya da yazarları hakında uzun uzun bilgi vermedim . Çünkü bu işi çok iyi yapan bir çok kitap blogu var . Benim ki sadece öneri . Yani en sevdiğim arkadaşım 'bu kitabı okusam mı ? ' diye sorduğunda gayet samimi vereceğim cevapları yazdım .
  

 Ve bir de bence kitap okumak kadar güzel bir diğer şey kitabı fotoğraflamak. ...
Paylaş